İKİ ULU
TÜRKMEN ŞEYH
Nizamettin İbrahimoğlu’nun kalemiyle
Tercüme: Ahmet Yasin Küçüktiryaki
GİRİŞ
Sufi tarikatların,
Türkmen eli bölgesinde yayılması esnasında Kerkük ili bu
İslami medeniyetten nasibini almıştır. Türkmen
milletinin konumu onlar sayesinde ve ilmi, kültürel,
manevi ve ahlaki bakımdan gelişim bunun yanı sıra Hak
Din İslam ile olan sıkı münasebeti dolayısıyla
yükselmiştir. Sufi tarikatlar, özellikle de Kadiri,
Nakşî, Mevlevi, Bektaşi ve Rufai tarikatları bu bölgede
hızla yayıldı. Osmanlı devletinin çöküşünden sonra,
zalim hükümetlerin yapmış olduğu baskılar ve sömürü
faaliyetleri neticesinde bu tarikatların çoğu kayboldu.
Akla gelebilecek her türlü usulle bu gelişim
engellenmeye çalışıldı. Öyle ki dinle irtibatı bulunan
âlim, fakih ve tarikat şeyhleri hapis, ölüm, işkence ve
görevden uzaklaştırma gibi cezalara çarptırıldılar.
Şeyhler diğer bir tarifle
Allah dostları, ahlak, fazilet, takva, ilim ve irfan
gibi hususlarda üst seviyedeydiler ve doğal olarak
Türkmen milletinin saygı ve güvenini kazanmış
bulunmaktaydılar. Onlar Türkmen halkını temsil ve tarif
noktasında en güzel örnek ve numune olmuşlardır.
Devlet siyasetine
müdahale etmemelerine ve Irak’taki baskıcı İngiliz ve
Rusya’ya yakınlıklarının olmamasına rağmen sıkı bir
kontrol altındaydılar, bu nedenle siyasi baskı ve
tehditlere maruz kaldılar. Söz konusu baskıcı
yönetimler, şeyhleri istihbarat görevlileri ve casuslar
aracılığıyla takibe almışlardır. Dini-manevi ilimleri
tahsil için Tekke ve Zaviyelere koşan müritleri de
korkutmak suretiyle bu faaliyetleri engellemeye
başladılar. Üzülerek belirtmeliyim ki bu gibi olaylar
her asırda tekerrür etmektedir.
Bütün bunlarla beraber bu
köklü tarikatların âlim ve şeyhleri bozguncuların
tuzaklarına düşmemiş ve tehditlerine boyun
eğmemişlerdir. Bazı istisnalar burada da meydana
gelmiştir ki bu gayet normaldir. Zira her cemaat ve
toplulukta ikiyüzlü ve fırsatçıların bulunabilmektedir.
Rabbimizden bizleri,
âlimlerimizi ve onların torunlarını her kötü hallerden
korumasını diliyorum.
Biz bu yazımızda, aynı
zamanda iki arkadaş olan iki farklı tarikatın önderleri
olan iki Türkmen Şeyhinin örnek hayatlarından
bahsedeceğiz.
1- Eş- Şeyh
Muhammed Hüsameddin el- Kadirî el- Kerkükî
Eş- Şeyh Muhammed
Hüsameddin bin Ömer bin Hacı Kevser Kadirî, üstün ahlaka
sahip, âlim bir mürşidi kâmil olup Kadirî tarikatı
halifesidir. 1902 yılında Kerkük’ün Sarıkahya
mahallesinde doğdu ve 1966 yılında vefat etti. Osmanlı
hâkimiyetine ve monarşi yönetimine tanıklık etti.
Osmanlı idaresinde rahat, huzur ve zenginliği yaşamasına
karşın onun çöküşünden sonra sıkıntı, hüzün ve baskıyı
yaşadı.
Annesi geniş Kuranî ilme
sahipti. Şeyh Burhan ve Şeyh Abdulkerim adında çocukları
vardı. Bu iki oğlu da aynı Tekke ve Hüsameddin Camii’nde
tarikatın halifeliğini üstlenmişlerdir. İki oğlunun
vefatı esnasında aynı şekilde Küçük oğlu Şeyh Safaddin
Kadiri tarikatının hilafetini üstlendi.
Hacı Kevser Camii ve
Tekkesi Şeyh Hüsameddin ismiyle tanındı. Şeyh Hüsameddin
Camii ününün zirvesine onun ilmi, dirayeti ve üstün
gayreti sebebiyle onun zamanında ulaştı. Bu Tekke,
nesillerin güzel ahlak üzere eğitim ve öğretiminde ve
aynı şekilde Müslümanların saflarının birleştirilmesinde
özellikle de Arap, Kürt ve Türkmen milliyetçilerinin
aralarının bulunmasında büyük bir öneme sahiptir. Şeyh
Efendi; Türkiye, Suriye, Mısır ve diğer İslam
ülkelerindeki tekkelerle sağlam irtibata sahipti.
Kerkük’teki bozguncu ve ikiyüzlülerle hutbe ve
vaazlarıyla devamlı surette mücadele etti. Bir gün olsun
fırsatçı ve bozguncuların tuzaklarına kanmadı ve onlarla
tüm gücüyle mücadele etti.
Cami ilk defa 1808
yılında dedesi Şeyh Kevser Kadiri zamanında inşa edildi.
Kadiri tarikatı, Kerkük’te Şeyh Hüsameddin’in babası
olan Şeyh Kevser Kadiri’nin oğlu Şeyh Ömer Kadiri
zamanında 18. yüzyılın ikinci yarısında yayıldı.
Tekkede, Şeyh
Hüsameddin’in babası zamanında günümüze kadar özellikle
haftanın Cuma gecelerinde devamlı zikirler yapılır ve
Salı günleri ikindi namazından akşam namazına kadar
fıkıh dersleri verilirdi. Fakat Haliç savaşından sonra
Irak’ın içine düştüğü siyasi durumlar nedeniyle zikir
vakitleri değişti, fıkıh dersleri ise durduruldu.
‘’Şeyh Hüsameddin henüz
dokuz yaşında iken Hacı Kevser Camii imam-hatibi olan
babası Ömer Efendi vefat etti. Eğitimini ve
sorumluluğunu Kevser Camii’ni inşa eden dedesi Hacı
Kevser Efendi üstlenmiştir. Annesinden Kuran ilimlerini
tahsil etti. Kerkük’ün önde gelen âlimlerinden sarf,
nahiv ve fıkıh usulü ilimlerini tahsil etti. Allâme
Mahmud Meznavî Efendi hocalarından olup ona icazet
vermiştir.
Şeyh Hüsameddin fesahat
ve vukufiyet ile fıkıh, tefsir, hadis, edebiyat, tarih
ve tasavvuf alanında kendi kendini geliştirdi. Aynı
zamanda mahir bir hattat, mühim bir âlim, edip ve
şairdi. Yaşı daha on yedisini bile geçmeden akıl-baliğ
bir genç olarak Şeyh Hüsameddin Camii’nde İmam-Hatiplik
görevini üstlendi. Hayatını bu yolda, bey’ât, tarikat ve
ihtiyaç sahiplerine yardımla geçirdi. İyi derecede
Türkçe, Arapça ve Farsça bilmekteydi.’’
Bazı Eserleri:
1-
Kadiri Silsilesinde Rahmanî Nefesler ( Türkçe Baskısı:
Kerkük Şimal Matbaası)
2-
Risale ( Dört Mezhep İmamlarının Hayatları Hakkında)
(Matbu)
2- Hacı
İzzet Veli Nakşibendî Kerkükî
Nizamettin İbrahimoğlu’nun kalemiyle
Tercüme: Ahmet Yasin Küçüktiryaki
Hacı İzzet Veli, mühim
bir âlim olup Nakşibendî tarikatının halifesidir. Celalî
ailesine mensuptur ve Hacı İzzet Telci ismiyle
tanınmıştır. Sarıkâhya mahallesinde, Kerkük’ün Koriye
bölgesinde 1885 yılında doğdu ve 1956 yılında vefat
etti. Osmanlı hâkimiyeti ve monarşi yönetimine tanıklık
etti. Şeyh Hüsameddin’in vefalı arkadaşlarından olup
namaz vakitlerinde ve değişik vesilelerle devamlı
görüşmekteydiler.
Aynı şekilde Hacı İzzet,
Şeyh Abdurrahman Halis Kerkükî Kadirî’nin de çağdaşıdır.
Onun, tarikatını, Mevlana Halid-i Bağdadî halifelerinin
birinden aldığı söylenir. Konağını (misafirhanesini)
bir zikir ve irşat meclisi,
miskin, garip ve aynı zamanda âlimlerin yemek ve
konaklama ihtiyaçlarının karşılandığı bir merkez haline
getirdi.
Bazı zamanlar Şeyh
Hüsameddin Camii’nde irşat faaliyetleri ile meşgul oldu.
Hacı İzzet Veli Nakşibendî, asrının önemli âlimlerinden
Kuran, Fıkıh, Tefsir, Hadis, Tasavvuf, İslam Tarihi gibi
İslami ilimleri tahsil etti. Efendi, ilim ve cihatla
yoğrulmuş aynı zamanda zengin bir yuvada yetişti.
Sömürgecilere boyun eğmedikleri için hürriyetleri hariç
her şeyleri tamdı. Erdemli bir kimseydi, Kerkük ilinin
eşrafından olup 1956 yılında vefat edinceye kadar
Osmanlının düşüşünden sonra İngilizlere karşı duran önde
gelen mücahidiler dendi. İngilizler onu ve çocuklarını
sürgüne gönderdiler.
Babasının ismi Hacı Veli
Recep’tir. Cömertliği, hayırseverliği, zekâsı ve vakarı
ile tanınan eşinin ismi ise Cemile Abdurrahman’dır.
Çocukları Üsteğmen Enver ve Avukat Muhammed ise sayılan
ve sevilen kimselerdendir; birde Mediha ve Fadile adlı
iki kızı vardı.
Birinci Dünya savaşını
yaşadı ve büyük hadiselerle dolu yıllar geçirdi. 1914
yılında Iraklılar Dünya Kuvvetleri karşısında birçok
kurban verdiler. 1920 yılında Kutlu Devrim meydana
geldi. O ve bu milletin evlatları kendi ülkelerinde
göçmenliği tattılar. Bu olaydan sonra görevinden istifa
etti. Ravenduz ilinde Posta, Telefon ve Telgraf
İşletmesi müdürüydü.
Geri dönme ve memleketi
Kerkük’te sufi
bir şekilde yaşama ihtiyacı hissetti ve asrının Nakşî
şeyhlerinden icazet aldı. İnsanları irşat etmeye başladı
ve Koriye’deki büyük evinde Sufilik tarikatıyla meşgul
oldu ve Hakk’ın hâkim olduğu, İman ordusunun zafer
kazandığı ve İ’lay-ı Kelimetullah’ın gerçekleşeceği
günün umuduyla yaşadı.
Baba mesleği
ile meşgul oldu, yani Hacı veli ve bu zat
sömürgecilere karşı mücadelesiyle tanınıyordu.
Ravenduz’da Posta Teşkilatında çalışırken sömürgecilere
karşı durdu. Babasının görevini üstlendikten sonra
Batılı sömürgecilere karşı mücadele ve savunmada
devamlılıkta babasının izlediği yolda ilerledi.
O, Kerkük’ün önde gelen
tacirlerindendi. Ve Koriye bölgesinin yarısından fazlası
ona aitti. Fakat daha sonraları yol yapımı, okul inşası
vb. sebeplerle malının çoğuna devlet tarafından el
konuldu.
Posta teşkilatında
çalışırken İslam-Osmanlı hilafetini muhafaza ve İslam
için mücadele ve savunmada olduğu sıralarda siyasi bir
olayla karşılaştı. Posta Teşkilatı müdürlüğü vazifesi
esnasında Hacı İzzet Efendi elinden geldiği kadar Rus ve
İngiliz casuslarıyla tüm usullerle mücadele etti.
Özellikle Osmanlı hükümetine gönderilen ve Osmanlı
hükümeti tarafından gönderilen mektup ve telgrafları
düşmanların haberdar olmalarını engelleyerek onlara
karşı durdu. Bilindiği gibi bu görev özellikle de savaş
zamanlarında çok önemlidir. Çünkü gizli telgraflar
istenilen yerlere örneğin Osmanlı Saltanat Merkezi vb.
yerlere ancak bu yolla ulaştırılır. Şayet bu görev iyi
niyetli kimselerin elinde olmazsa hıyanet kaynağı ve
askeri sırların içine çıkarıldığı bir yer olurdu.
Bütün bu şiddetli
baskılara ve özellikle Ravenduz Kaymakam’ı tarafından
uygulanan baskıya rağmen memurlarıyla beraber
Kaymakamlık konağına yürümüş ve oradakilerle
tartışmıştır. Son olarak, 1918 yılında Irak’taki İngiliz
sömürü ihtilalinden seneler sonra görevinden istifa
etti. Sonra yukarıda da belirttiğimiz gibi ellili
yıllarda vefat etti. Efendi, iyi derecede Türkmence,
Arapça ve Kürtçe bilmekteydi.
Başarı Allah’tandır.